Türk Edebiyatında Mehmet Akif

       


           İstiklal Marşımızın yazarı olan Mehmet Akif Ersoy, devrindeki hiçbir edebi topluluğun içinde yer almamış (Servet-i Fünûn, Fecr-i Atı, Milli Edebiyat), bağımsız hareket eden sanatçılardan olmuştur. 

            Osmanlının dağılma döneminde yaşayan Mehmet Akif, devletin I.Dünya Savaşından mağlup çıkması nedeniyle oldukça üzülmüş ve Anadolu'daki kurtuluş hareketlerini takip etmiş ve desteklemiştir. Anadolu'nun şehirlerini dolaşarak, vaazlar vererek halkın Kurtuluş Savaşına katılımını sağlamıştır. Hint bilginlerinden Hüseyin Kıdvay'ın Milli Mücadeleyi öven İngilizce eserini damadı Ömer Rıza Doğrul tarafından yapılan tercümesini Anadolu'ya götürerek halka dağıttırmıştır. 1920 yılında kendisi de Ankara gelmiş ve Burdur  milletvekili olarak TBMM'ye girmiştir.

          1920 yılının son aylarında Erkân-ı Harbiyye Riyâseti’nin isteğiyle Maarif Vekâleti millî marş güftesi için bir yarışma açmıştır Yarışmaya 700’den fazla şiir gelmesine rağmen nitelikli bir manzume bulunamayınca konulan maddi mükafat sebebiyle yarışmaya katılmayan Mehmet Akif’in de bir marş yazması ısrarla istenmiş ve mükafat şartının kaldırılması üzerine Akif şiirini tamamlayarak teslim etmiştir. Meclisin 12 Mart 1921 tarihli oturumunda okunan şiir ittifakla İstiklâl Marşı güftesi olarak kabul edilmiş ama meclis kararı olduğu için kazanana ödül verilmesi zarunlu hale geldiği için ödül Akif tarafından alınıp Dârü’l-mesâî adlı bir hayır kurumuna bağışlanmıştır. 

           Kurtuluş savaşının kesin galibiyeti onu sevindirmiş ama kurulacak olan yeni devletin niteliği onun düşüncelerine uymamıştır. Mehmet Akif, Kurtuluş Savaşının kazanılışını İslam devletlerinin kurtuluşu ve İslam birliğinin sağlanması için bir adım olarak görmüştür. Mehmet Akif'in düşüncesinin tersine Türkiye modernleşme yoluna gitmiş, hızla yenilikçi bir yola girmiştir. Giyim-kuşam, Latin harflerin kullanılmaya başlanması gibi inkılapların yapılmasıyla birlikte umudunu kesmiş olan Akif,  Mısır'a yerleşmiştir. Ölümüne yakın İstanbul'a gelmiştir.

        Mehmet Akif, bu dönemdeki pek çok sanatçı gibi divan edebiyatı kültürüyle yetişmiştir, ayrıca yaşadığı çevrenin etkisiyle İslam kültürünü iyi bilmektedir.  İlk şiirlerinde bireysel konulara yönelen şair, 1900'den sonra toplumsal konulara yönelmeye başlar. Toplumsal konulara yöneldiği şiirlerinde halkın sorunları, acıları ve dertlerini konu almış, bunu yaparken realizmden yararlanmıştır. Devrinde etkili olan Türkçülük ve İslamcılık akımlarından Mehmet Akif, İslamcılığın savunucusu olmuş ve eserlerinde bu akımın etkileri görülmektedir. Mehmet Akif, İslamiyeti ilerlemeye bir engel olarak görmemiş tam tersine medeniyetin gerçek kaynağı olarak Doğuyu görmüştür.

           Mehmet Akif, edebiyatı "halkın manevi ve ahlaki eğitiminde en çok tesiri olabilen müessese" olarak görmüş ve eserlerinin halka hitap etmesine özen göstermiştir. Kendi gözlemlerinden yola çıkarak fakir semtlerdeki insanların yaşayışlarını, yoksulluklarını, acılarını gerçekçi bir şekilde ortaya koymuştur. Şiirlerinde sadece aruz  ölçüsünü kullanan  şair tasvirlerde Osmanlıcaya kaymıştır.

             Sırât-ı Müstakim, Sebîlü'r-reşâd gibi dergilerde İslam ideolojisini savunan yazılar ve şiirler yazdı. İlk olarak 1911'de Safahat adı altında şiirlerini toplar ve sonraki dönemlerde de şiirlerini bu isim altında toplamıştır. 

              Eserleri:

  • Safahat (Şiir, yedi şiiri kitabını bu başlık altında toplamıştır)
  • Ayrıca şairin telif ve tercüme olan yazıları, makaleleri vardır.
           

Yorumlar